A.C.A.B Bir Mont Markası Değildir!

25 Temmuz 2012 Çarşamba

All Cops Are Bastards

İngiliz holiganlar tarafından oluşturulmuştur. Bu kısaltma kısa sürede çok fazla kişi tarafından kullanılmaya başlanmıştır.T-shirtlere, bardaklara, bilekliklere model olan bu kısaltmayı vücuduna dövme olarak yaptıran taraftarlar bile vardır.



                             
Güney Avrupa ve Güney Amerika çevresinde polisi stadyumlarda istemeyen taraftarların sıkça kullandığı bir ''klişe'' halini almıştır.

Yönetmenliğini Stefano Sollima'nın yaptığı 2012 yapımı bir İtalyan filmi olan A.C.A.B adından da anlaşılacağı üzere tam da bu konu üzerinde durmaktadır.



                           
A.C.A.B deyimi ilk olarak sadece ayarsız şiddet uygulayan polislere karşı başlatılmıştır.Fakat zamanla yayılan bu deyim tüm polisleri kapsamaya başlamıştır.

Polislerin tepkisini çeken bu deyim yüzünden İtalya ve İngiltere gibi ülkelere A.C.A.B dövmesi olan kişiler girememektedir. Bu ülkelerde yaşayan insanlar ise bu dövmelerden ötürü sert müdahalelere maruz kalmaktadır.



                                  
Avrupa'da stadyuma sokulması yasak olan A.C.A.B  pankartlarını tribünlere sokmakta direten taraftarlarla polis arasında sıkça olaylar çıkmaktadır. Pankartları stadyuma sokmak için çeşitli yollara başvuran taraftarların en sık başvurduğu yol, A.C.A.B nin anlamından habersiz olan polislere farklı anlamda olduğunu söylemek. Bu anlamlar genelde; ''All Cops Are Beatiful'',''All Colors Are Beatiful'' dır.



                              
A.C.A.B basit bir söz değildir.Belki ilk oluşturulduğunda amaç basit bir tepki gösterme şekliydi,  fakat zamanla dünya genelinde yayılarak bir felsefe halini aldı.


                        
                                                       
Taraftarlar ACAB felsefesini o kadar benimsemiş olacak ki, üzerine şarkılar bile yazmışlar:



Ülkemizde A.C.A.B felsefesiyle alakalı çok şiddetli olaylara rastlanmamaktadır.

Türk taraftarlar her olayda olduğu gibi bu olayda da farklılıklarını ortaya koymuşlardır. İşte taraftarların polise karşı yazdıkları beste :


    Sık bakalım, sık bakalım
    Biber gazı sık bakalım
    Kaskını çıkar
    Copunu bırak
    Delikanlı kim bakalım!!


 Yeni yazılarda görüşmek üzere. Bizimle kalın...


Futbolda Takım Olmak

24 Temmuz 2012 Salı

Bir futbol maçı 11 e 11, 22 kişi ile oynanıyorsa burada en önemli olan şey şüphesiz takım olabilmektir. Fakat ''takım olma'' söylendiği kadar kolay değildir. Futbol dünyası dev ekonomilerle yola çıkıp takım olmayı başaramadığı için hayal kırıklığı yaratan örneklerle dolu. Takım olabilmek demek saha içinde yardımlaşmak demek değildir. Takım olabilmek için malzemecisinden başkanına, fizyoterapistinden  futbolcusuna kadar her alanda bir bütün olmak esastır. Bu düşüncemizi örneklerle destekleyelim. İşte karşınızda takım olmayı başaranlar ve bu konuda başarısız olanlar.

Öncelikle takım olmayı başaranlardan başlıyoruz:

B.Dortmund: İlk olarak yakın tarihten bir örnek olan Borussia Dortmund’la başlıyoruz. Yönetimi, futbolcusu, taraftarı, teknik ekibiyle son iki sezondur takım olmak deyimini başarılarla futbol sahnesine sunmuştur. Bilindiği üzere takım olmayı başarabilmek takım oyununu futbol felsefesiyle özdeşleştirmiş bir teknik direktörle başarılabilecek bir olaydır. İşte tam da burada devreye Jürgen Klopp girdi. Klopp, takımın başına geçtiği 2008 yılından beri takıma büyük bir ivme kazandırdı. Oyuncular geldi, oyuncular geçti fakat takımın o devamlı yükseğe oynayan çizgisi değişmedi, hatta değişmemekle kalmadı her sene daha da üzerine koydu. 
Öyle bir takım oyunu düşünün ki, bir oyuncunun kaybedildiği yerde diğeri daha iyi bir performansla ortaya çıksın, adeta “şapkadan tavşan çıkarmak” dediğimiz olay. Nuri Şahin sırtlıyordu öncelerde takımı, öyle oynadı ki dünya devi Real Madrid’in ilgisini çekti ve sene sonunda takımdan ayrıldı. Herkes acaba bu sene B.Dortmund ne yapacak derken, devreye altyapının altın çocuğu Mario Götze girdi, o da çok iyi bir performans sergiliyordu fakat sakatlık belası onu da buldu. Tam yine takım performansı düşecek mi soruları gelmişken bu kez takımı sırtlayan uzak doğudan bir gençti, hem de yalnızca 300 bin €’ya takıma transfer olmuş bir genç. Evet Kagawa öyle sırtladı ki takımı, hiçbirini aratmadı. Sezon sonuysa büyük bir bedelle Manchester United’a transfer oldu. Diğer mevkiiler diğer oyuncular elbette unutulmamalı zira bahsettiğimiz konu takım oyunu. Diğer mevkilerde de aynı olay söz konusu, bir oyuncunun yerini yedekten gelen diğer bir oyuncu sırıtmadan doldurabilmesi takım oyununun, takım olmanın büyük şartlarından. Yardımlaşmanın, birlikte hareketin son zamanlardaki en güzel örneklerinden Borussia Dortmund.




Montpellier: Örneğimize yine yakın tarihten devam ediyoruz. Montpellier geçtiğimiz sezon Fransa Lig1’de tarihinin ilk şampiyonluğunu elde etti, tabii ki bunda en önemli güçleri takım oyunlarıydı. Elbette B.Dortmund’ta olduğu gibi öne çıkan oyuncular Montpellier’de de oldu, fakat ikisinin de ortak gücü futbolcuların, teknik ekibin, yönetimin, birbirleriyle uyumu, yani tamamen takım olmak. Geride bıraktıkları takım ise endüstriyel futbola daha yeni merhaba demiş bir takım olan, Paris Saint-Germain. Son haftaya kadar büyük bir çekişme yaşadılar fakat sonunda para değil de takım oyunu kazandı. Montpellier’de takım oyunundan birazda olsa sıyrılarak öne çıkan oyuncular: Belhanda ve yeni sezonda Arsenal forması giyecek Giroud’tu.
  




Manchester United: Son olarak takım oyununda bir zirveden söz edelim dedim. Manchester United geride bıraktığımız sezonda ultra lüks bir takıma karşı durmaya çalıştı, sezonun büyük bir bölümünde de bunu başarmıştı ancak ultra lüks Manchester City, son bir nefesle şampiyonluğu kazandı. Fakat akıllarda karşısındaki böyle geniş ve böyle kaliteli bir kadroya rağmen şampiyonluk şansını en son ana kadar kovalamış bir Manchester United ve onun müthiş takım oyunu kaldı. 



  Takım oyununda başarısız olanlar:

  Paris Saint-Germain: İlk sıraya Fransa Lig1’i geçtiğimiz sezon domine etmesi beklenen Paris Saint-Germain’i koyuyorum. Nedeniyse karşısındaki rakiplerine göre çok ekstra bir kadro kurup, başarıya ulaşamamasıydı. Yalnızca parayla başarının geleceğini sananlar için olumsuz bir örnek oldu PSG ve nitekim takım oyunun karşısında duramadılar.


Trabzonspor: İkinci örneğimiz ülkemizden bir takım olan ve geçtiğimiz sezon yalnızca Burak Yılmaz’a bağlı kalan Trabzonspor. Daha önceki sezonlarda Colman, Umut, Alanzinho, Jaja, Egemen ve birçok isim sayarken geçtiğimiz sezon sadece Burak Yılmaz’ı saymamız tek bir oyuncuya bağlı kalındığının göstergesi durumunda. Geçtiğimiz sezon takım oyunundan bir hayli uzak kalan Trabzonspor’un o eski bilindik Trabzonspor’a dönmesi dileğiyle.


Takım oyununu başarabilen, takım oyununu başaramayan ve tek oyuncuya bağlı kalan bu ve bunlar gibi birçok kulüp mevcuttur. Hayatın Futbolu ailesi olarak bu kez de futbolun en önemli unsuru takım olmaya değindik. Başka yazılarda görüşmek dileğiyle.

Bizimle kalın…

Ultra Kültürü ve Ultras

Yazımıza ilk olarak ''Ultra kültürünün'' tarihçesiyle başlayalım...

Ultra hareketi denilen bu hareket 1950-1960 yılları arasında İtalya'da ortaya çıkmıştır.Bu harekete mensup kişilere ''Ultras'' adı verilmiştir.Ultrasların hayat görüşünü ; ''Her Zaman Her Yerde Mümkün Olan En iyi Şekilde Takımı Desteklemek'' sözüyle özetleyebiliriz.

İtalya'da ortaya çıkan bu hareket zamanla tüm dünyada yaygınlık kazanmıştır.Futbola ve takımlarına ilgi duyan insanlar ultra grupları kurmuşlar ya da mevcut olan ultra gruplarına üye olmuşlardır.Genel olarak Ultrasların özelliklerini anlatacak olursak ;

Genellikle belirli bir politik görüşe sahiptirler.Bu görüş genelde faşizm derecesinde sert milliyetçilik, ''Aşırı sağcılık''tır. Fakat sol görüşe mensup gruplar da vardır.Bunların başında İtalya'nın Livorno taraftarları gelir.

                          (Livorno taraftarından bir koreografi)

Ultraslar ''Endüstriyel Futbol''  kavramına şiddetle karşı çıkarlar.Bu nedenle bir çok zengin kulüpten de nefret ederler. Bu kulüplerin başında ; Barcelona,Real Madrid,Chelsea ve Manchester City gelir.

Kulüp yöneticileriyle de pek sıcak ilişkileri olduğu söylenemez.Futbol takımını esas kabul ederler.Onun haricindekilere saygı duymazlar.Kulüpten gelen her hangi bir yardımı da kabul etmezler.

Ultraslar, tribün şovları,koreografiler ve deplasman organizasyonlarından dolayı oluşan giderleri kendi ceplerinden karşılarlar.Her hangi bir destek kabul etmezler.Takımları için,savundukları görüş için şiddete başvurmaktan çekinmezler.Bu durumdan dolayı da polisle araları pek de iyi sayılmaz. İki taraf arasındaki husumetten dolayı ''A.C.A.B'' (All Cops Are Bastards) klişeleşmiş,sıkça söylenen bir söz haline gelmiştir.İki taraf arasındaki gerginliğe örnek verecek olursak aklımıza gelen en çarpıcı örnek kesinlikle Catania taraftarının yaptığıdır. Catania taraftarları çıkan olayda bir polisi kasten öldürmüşlerdir.



                           (Catania Tribünlerinden bir görüntü)

Yazımızın başında Ultra gruplarının tüm dünyada yayıldığını söylemiştik.Şimdi söylediklerimizi ispatlama zamanı...

İlk olarak Almanya'yı ele alalım. Alman'yada 1980'li yıllarda görülmeye başlayan bu gruplardan ilki ''Fortuna Eagles''tır.Almanya'daki gruplar diğer ülkelerdekinin aksine politikayı futbola katmazlar.Polisin sert tutumundan dolayı da her hangi bir şiddet unsuru görülmez.



                         (Fortuna Eagles üyesi taraftarlar ve polis)

İtalya'dan devam edelim. İtalyan gruplar üye sayısı olarak diğer ülkelere göre daha avantajlıdır. 10.000 üyeye sahip gruplar mevcuttur. Birçok ultras grubuna sahip olan İtalya'nın en meşhur grubu Livornolular kabul edilir.


Fransa'da yok mu, dediğinizi duyar gibiyim. Olmaz olur mu, onlarda da var tabii ki. En etkili grupları Commando Ultra 84. Marsilya'da kurulmuştur. Fransa'da kendisinden sıkça söz ettiren bir gruptur.




                            (Commando Ultra'dan bir koreografi)

Bu ülkelerin yanı sıra; Yunanistan,Hırvatistan,Avusturya,Sırbistan,İsviçre,Polonya gibi ülkeler de köklü ultras gruplarına sahiptir.

Çeşitli yerlerden Ultras gruplarına örnek verecek olursak;

Ultras Tito: İtalya-Sampdoria bölgesinde kurulmuş bir gruptur.İlk Ultras grubu kabul edilir.



                            (Sampdoria Tribününden bir görüntü)

As Roma Ultras: İtalya-Roma'da kurulmıştur. İtalya'nın en etkin gruplarındandır.



                                   (Roma Tribünleri)
 
İrriducibili Lazio : İtalya-Lazio'da kurulmuşlardır. İsimlerindeki ''İrriducibili'' ''baş eğmeyen'' anlamına gelmektedir.Roma taraftarıyla arasındaki rekabet bir çok olaya sahne olmuştur.

                                        (İrriducibili Lazio)

Bad Blue Boys : Hırvatistan'da kurulmuşlardır.Dinamo Zagreb'i desteklerler.


                          (Bad Blue Boys Tribününden Görüntü)Delije : Kızıl Yıldız takımının taraftar grubudur.O kadar meşhur olmuştur ki kulüpten daha çok tanınırlar. Her  Kızıl Yıldız taraftarı bu gruba üyedir,değilse de olmak zorundadır. Olimpiakos'un Gate 7 isimli taraftar grubuyla ''Ortodoks Kardeşliği'' adını verdikleri bir kardeşlik kurmuşlardır.

                                            (Delije Tribünleri)

Grobari : Sırbistan'da kurulmuştur.Partizan Belgrad takımını destekleyen gruptur.İsimleri  ''Mezar Kazıcılar'' anlamına gelmektedir.Aşırı sağcı bir görüşe sahiptirler.

                                         (Grobari)

Ultras kültürü futbola şüphesiz ki bir çok şey katmıştır fakat bunun yanında bir çok şeyi de götürmüştür.Bunların başında şüphesiz ki dostluk ve rakibe saygı vardır.Fakat biz ne dersek diyelim ne anlatırsak anlatalım Ultraslar hep varolmuşlardır ve varolmaya devam edeceklerdir. Varoldukları sürece de futbola yeni bir soluk katmayı sürdüreceklerdir.Bu konuda bize düşen de size bunları en doğru şekilde yansıtabilmek. Başka yazılarda görüşmek dileğiyle.

Bizimle kalın...


Futbolda Taraftarın Yeri ve Önemi

23 Temmuz 2012 Pazartesi

"Hayatın Futbolu" ekibi olarak ilk yazımızla futbol ve blog dünyasına giriyoruz...
Futbolu futbol yapan ,ona bir anlam katan en önemli unsur hiç şüphesiz ki "taraftar"dır.Bill Shankly'i; "Futbol bir ölüm-kalım meselesi değildir,ondan çok daha önemlisidir" diyecek kadar ileri götüren de taraftarların futbola verdiği önemdir.
Taraftarların futbola verdiği önem beraberinde "Endüstriyel Futbol" kavramını da getirmiştir. Taraftarlar sayesinde ekonomik anlamda gelişip yatırımlar yapan kulüpler, basit bir futbol kulübünden dev endüstriyel kuruluşlara dönüşmüşlerdir.
Ülkemizden örneklerle konuyu güçlendirecek olursak Fenerbahçe taraftarının ve Galatasaray taraftarının kulüplerine verdiği destek sayesinde kulüpler büyümüş büyümüş ve halka açılarak dev şirketlere dönüşmüşlerdir. Dolayısıyla büyüyen ekonomileri saha içi başarısını da beraberinde getirmiş ve 2 takım ülkenin en büyük kulüpleri haline gelip her sene şampiyonluğa oynamışlardır. Fakat bu takımların bir zıttı olarak da taraftar desteği göremeyen Anadolu kulüpleri ise ekonomik sıkıntılar çekip; oyuncu paralarını ödeyememe,stadyum ve tesis giderlerini karşılayamama gibi sorunlarla karşılaşmışlardır.
Yazının başlığında da belirttiğimiz gibi taraftar faktörü futbol için oldukça önemlidir. Taraftarın futbol için,takımlar için ne kadar önemli olduğunu daha nokta örneklerle güçlendirelim;
İlk örneğimiz Fenerbahçe'den. Kulübün yaşadığı ekonomik sıkıntıdan dolayı örgütlenen taraftar ''1 günde 1 milyon tl lik alışveriş'' sloganıyla yola çıkmış ve hedeflerini gerçekleştirerek Feneriumlara 1 günde 1 milyon tl lik bir ciro kazandırmışlardır.

  
Bir diğer örneğimiz ise Galatasaray'dan. UEFA Kupası maçında Dortmund deplasmanında Galatasaray taraftarı rakip takım taraftarından kombine satın alarak stadyumdaki seyirci çoğunluğunu deplasmanda bile lehine çevirmeyi başarmışlardır.


Yine Fenerbahçe taraftarının deplasman yasağı olduğu maçta Beşiktaş formalarıyla tribüne girerek maç esnasında kendi takımlarının formalarını giymeleriyle tüm tribün senkronizasyonunu bozmaları ve takımlarının galibiyetinde pay sahibi olmaları.
                         

Trabzonspor taraftarının İstanbul'daki İBB maçına bir çok şehirden otobüs kaldırarak Olimpiyat Stadyumu'na gelmese ve stadyumu doldurarak takımlarına destek vermesi.




Yurtdışından örnek verecek olursak aklımıza ilk gelen olaylardan bir tanesine imza atan Liverpool taraftarı oldu.Anfield Road'dan başka bir yerde olmak istemeyen taraftarlar stadyum değişikliğine gitmek isteyen yönetimlerine karşı dev bir organizasyona giriştiler.Aralarında para toplayarak kulübü satın almak isteyen taraftarlar başarılı olamadı.Fakat böyle bir organizasyona kalkışmış olmaları da yeterince büyük bir olay değil mi?





Futbol dünyasıyla ilgili bu tarz örnekler daha çokça mevcut.Futbol kültürü ve taraf olma kültürü devam ettikçe bu tarz örnekler sık sık karşımıza çıkacak. Bizler de ''Hayatın Futbolu'' ekibi olarak bu örnekleri sizlerle paylaşacağız.Yeni yazılarda görüşmek üzere.

Bizimle kalın...




 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. Hayatın Futbolu - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Inspired by Sportapolis Shape5.com
Proudly powered by Blogger