Efsane İkili Forvetler

27 Temmuz 2013 Cumartesi

Futbol bir takım oyunudur...

Herkesin ezbere söylediği bir cümledir bu. Futbolda hedef başarıdır. Başarının yolu da kazanılan galibiyetlerden geçer. Eğer galibiyet istiyorsanız çok iyi forvetlere sahip olmak zorundasınız. HFBlog olarak tarihe damgasını vurmuş, yüksek gol rakamlarını yakalamış, büyük uyum sağlamış ikili forvetleri inceledik.

Dwight Yorke - Andrew Cole

United'ın en efsane ikililerinden diyebiliriz onlar için. Harika bir uyum sağladıkları 98/99 sezonunda Yorke 18, Andy ise 17 gol attı. 99/00 sezonunda ise Yorke 21, Andy ise 18 gol kaydetti ve toplamda attıkları 39 golle ne kadar iyi bir ikili olduklarını kanıtladılar.

İan Wright - Dennis Bergkamp

Dennis Bergkamp bu forvet ikilisinde biraz daha ''besleyici'' rolünü üstlenen kişi oldu.  96/97 sezonunda bu ikili PL'ye damga vurdu. Toplamda 36 gol attılar ve bu gollerden 23'ünü Wright kaydetti.

Alan Shearer - Les Ferdinand

İan ve Dennis ikilisinden bahsetmişken onlarla aynı dönemde oynayıp onlardan daha fazla gol atan bir ikili; Alan Shearer ve Les Ferdinand...
96/97 sezonunda Newcastle United forması giyen altında bir araya gelen bu ikili toplamda tam 41 gol kaydetmeyi başardı ve sezonun en yüksek skoruna ulaştılar.

Patrick Kluivert - Javier Pedro Saviola

2001/2002 sezonunda forma giymeye başladılar. Bu sezonda bir araya gelen kadro Barcelona'nın efsane kadrolarından biri. Forma giydikleri ilk sezon  Kluivert 18, Saviola 17 gol attı. Sezonu toplamda 35 golle kapattılar. 02/03 sezonunda 29 gol (16 Kluivert, 13 Saviola), 03/04 sezonunda ise 22 gol (14 Kluivert, 8 Saviola) attılar.

Roy Makaay - Diego Tristan

Şu günlerde eski zamanları mumla arayan Deportivo'yu bir dönem Avrupa'nın en çok konuşulan takımlarından biri haline getirmişlerdi. Her daim uyumlu görüntü çizen bu ikili 2001/2002 sezonunda toplamda 33 gol kaydetti.

Michael Owen - Emile Heskey

Owen ve Heskey Liverpool'un bugün hala aradığı ileri uç uyumunu yakalamışlardı. Liverpool için efsane kabul edilen bu ikili 2000/2001 sezonunda 30, 2001/2002 sezonunda ise 28 gol (19 Owen, 9 Heskey) attı. Ayrıca İngiltere Milli Takım formasını da giydiler.

Hakan Şükür - Arif Erdem

Türkiye ligindeki en etkili ve en uyumlu forvet hatlarından birini oluşturdular. Galatasaray'ın aldığı UEFA kupasında ve ligde kazanılan şampiyonluklarda bu ikili büyük pay sahibi.

Raul Gonzalez - Ronaldo

Real Madrid'in ''Los Galacticos'' projesi kapsamında bir araya geldiler. 2002/2003 sezonunda 39 gol (23 Raul, 16 Ronaldo), 2003/2004 sezonunda 35 gol (24 Raul, 11 Ronaldo) atarak takımın gol yükünü çektiler.

Vicenzo Montella - Roberto Mancini

Biraz eskilere gidiyoruz. Bugün teknik direktör olarak seyrettiğimiz Mancini, bir dönemler başarılı bir forvetti. 1996/1997 sezonunda Sampdoria çok iyi bir sezon geçirdi. Bu sezonda en büyük pay ise Montella ve Mancini'ye aitti. Forvette çok iyi performans sergileyen iki oyuncu sezonu toplamda 37 golle kapattılar.

Fredi Bobiç - Giovanni Elber

İki oyuncu forma giydikleri 2 sezon Bundesliga'ya damga vurdular. 1995/1996 sezonunda 33 gol (17 Bobiç, 16 Elber), 1996/1997 sezonunda ise 36 gol (19 bobiç, 17 Elber) kaydettiler.

Thierry Henry - Dennis Bergkamp

En uyumlu forvetlerden diyebiliriz onlar için. 2004/2005 sezonunda Henry'nin 13, Bergkamp'ın 12 asist yapması (çoğu birbirlerine) ne kadar iyi bir uyum yakaladıklarının göstergesi.
03/04 sezonunda toplamda 34, 04/05'te ise toplamda 33 gol kaydederek Arsenal'in en iyi dönemlerini oynamasında büyük büyük pay sahibi oldular.

Gabriel Batistuta - Francesco Totti

İki Roma efsanesi. 2000/2001 sezonunda ön plana çıktılar. 33 gol (20 Batistuta, 13 Totti)  attılar. Aynı sezon ezeli rakipleri Lazio da en iyi forvet hatlarından birini oluşturmuştu. Hernan Crespo ve Salas'tan oluşan ikili de sezonu 33 golle kapatmıştı.

Jimmy Floyd Hasselbaink - Eidur Gudjohnsen

2000/2001 sezonunda Chelsea'nin forveti olarak görev yaptılar. Asıl gol yükünü çeken isim Hasselbaink oldu. Gudjohnsen ise (arada yedek kulübesinden gelerek) skor anlamında ona destek oldu. İki oyuncu 00/01 sezonunda toplamda 33 gol attılar. 01/02 sezonunda 37 gol (23 Hasselbaink, 14 Gudjohnsen) attılar.

İsmael Urzaiz - Joseba Etxeberria

İkisi de Bilbao'nun efsanelerinden. İlk olarak 01/02 sezonunda oynadılar. 23 gol(16 Urzaiz, Etxeberria) attılar. 02/03 sezonunda ise yükselişe geçtiler. Bu sezonda 28 gol (14 Urzaiz, 14 Etxeberria) attılar.  03/04 sezonunda ise ikisi de bir düşüş dönemine girdi. Bu sezonda ise sadece 14 gol (8 Urzaiz, 6 Etxeberria) kaydedebildiler.

Ruud van Nistelrooy - Wayne Rooney

2005/2006'da beraber oynadılar. Oynadıkları sezonda elde ettikleri gol sayılarıyla ne kadar iyi olduklarını gösterdiler. 05/06 sezonunda 37 golle (21 Nistelrooy, 16 Rooney) takımın gol yükünü çektiler. Sonraki sezon Nistelrooy'dan sonra,  Cristiano Ronaldo - Rooney ikilisi ön plana çıktı.

Del Piero - Filippo İnzaghi

Juventus'un gol yükünü çeken bu ikili elde ettikleri gol rakamı olarak da birbirlerine yakınlar. 97/98 sezonunda 19 gol Del piero, 17 gol İnzaghi, 99/00 sezonunda 19 gol Del Piero, 15 gol de İnzaghi kaydetti.

Del Piero -  David Trezeguet

Juventus'ta Del Piero her dönem efsane olmayı sürdürüyor, sadece yanındaki eşi değişiyor. Trezeguet ile birlikte Juventus'un en golcü forvetleri oldular. İsterseniz biz konuşmayı bırakalım, rakamlar konuşsun;
01/02 sezonu; 16 gol Del Piero, 24 gol Trezeguet, toplamda 40 gol. 02/03 sezonunda 16 gol Del piero, 9 gol Trezeguet toplam 25 gol. 05/06 sezonu 12 gol Del Piero, 23 gol Trezeguet toplam 35 gol. 07/08 sezonunda 21 gol Del Piero, 20 gol Trezeguet toplam 41 gol.

Nihat Kahveci - Kovacevic

Bir dönem çok iyi bir uyum yakaladılar. Yakaladıkları bu uyum da Sociedad'ı bambaşka noktalara getirdi. 04/05 sezonunda 21 gol kaydettiler. Ayrıca forma giydikleri dönemde Real Sociedad La Liga 2.si oldu.

Ebbe Sand - Emile Mpenza

Wolfsburg'un Ailton ve Pizarro ikilisiyle harikalar yarattığı dönemde Schalke'nin forvetinde görev aldılar. 99/00 sezonunda 20 gol, 00/01 sezonunda ise 35 gol (22 Sand, 13 Mpenza) kaydettiler.

Luca Toni - Adrian Mutu

2006/2007 sezonunda Fiorentina'yı sırtladılar. O sezonda her ikisi de 16 gol kaydetti ve toplamda 32 golle takımın gol yükünü çektiler.

Luis Fabiano - Frederic Kanoute

4 sene birlikte forma giydiler. Sevilla'nın kazandığı kupalarda (UEFA Kupası ve Süper Kupa) büyük pay sahibi oldular. Gol rakamlarına bakacak olursak;

06/07 sezonu; 31 gol (10 Fabiano, 21 Kanoute)
07/08 sezonu; 40 gol (24 Fabiano, 16 Kanoute)
08/09 sezonu; bu sezonda biraz düşüş yaşadılar. 26 gol. (8 Fabiano, 18 Kanoute)
09/10 sezonu; bu sezonda Fabiano geçen sezona göre yükselişe geçti. 27 gol (15 Fabiano, 12 Kanoute)

Grafite - Edin Dzeko

07/08 sezonunda düşük gol rakamlarıyla başladılar. Fakat ertesi sezon (08/09 sezonu) kimsenin tahmin edemeyeceği bir gol rakamına ulaştı her ikisi de. Grafite 28, Dzeko 26 gol kaydetti ve toplamda 54 gol attılar. İki forvetin toplamda ürettiği en yüksek skorlardan birisiydi bu. İkili daha sonraki sezonlarda bu rakama yaklaşamadı. 09/10 sezonunda 33 gol (11 Grafite, 22 Dzeko), 10/11 sezonunda 19 gol(9 Grafite,10 Dzeko) attılar.

Didier Drogba - Nicolas Anelka

Chelsea'nin en iyi forvetlerinden biri oldular. Birlikte forma giydikleri 09/10 sezonunda Drogba 29 golle yıldızlaşırken, Anelka 11 golle ona eşlik etti. Birlikteyken çok uyumlu bir görüntü çizdiler.



Arsenal'in Transfer Piyasasına Dönüşü

25 Temmuz 2013 Perşembe

Highbury'nin yıkılışıyla başlayan bir dönem... Önce yapılacak yeni stat için satılan efsaneler, sonra da satılan oyuncuların yerlerini ancak uzun vadede doldurabilecek gelecek vaadeden genç yeteneklerin transfer edilmesi, işte böyle başladı Arsenal'in yıllarca sürecek olan transfer kısırlığı. Sonrasında gelen uzun süreli kupasız yıllar. Ve şimdi de tekrar büyük transferler yapabilecek Arsenal... HFBlog olarak Arsenal'in transfer piyasasına yeniden dönüşünü inceledik.


Bildiğiniz gibi son yıllarda transfer piyasasında pek var olamayan bir takım Arsenal. 2 sezon önce Fabregas, Clichy ve Nasri'yi, geçen sezon da RvP, Alex Song'u diğer büyüklere kaptıran Arsenal, aynı dönemlerde yaratılan açığı kapayamamıştı.

Sol bek mevkii için önceki sezonlarda Andre Dos Santos'u deneyen Arsenal bu oyuncudan beklediği verimi alamayıp, yerine sezon ortasında Monreal'i aldı. Fabregas ve Nasri'den açılan orta sahadaki boşluk önce Arteta, sonraki yılda da Cazorla'yla çözüldü. Alex Song'un gidişinden sonra orada önce Diaby denendi. Sakatlıkları artık taraftarların bir mizah ürünü olan Diaby, tabii ki ona güvenenleri yanıltmadı(!) ve uzun süre sahalardan uzak kaldı. Daha sonra Wilshere'ın da iyileşmesiyle Arteta, Alex Song'un daha önceki sezonlarda üstlendiği görevi üstlendi. Forvette ise yapılan iki transfer (Podolski ve Giroud) RvP'nin son iki sezonundaki istatistiklerinin yakınından bile geçemedi.

Bu yaprak dökümünden sonra ligde de işler zora girdi. İlk sezon son anda vites arttırılarak 3. olundu. Geçen sezonda da yine aynı hızla son 3 haftada ezeli rakibi Tottenham'ı geçerek 4. oldu ve alışık olduğu yere, Şampiyonlar Ligi'ne katılmaya hak kazandı. Ancak bu durum yalnızca taraftarı değil, yönetim ve teknik ekibi de rahatsız etmiş olacak ki, önce Wenger sonra da yönetimden birkaç kişi, EPL'de ilk 4'e girmenin zorlaştığından bahsetti. Ve transfer piyasasında daha etkin olunacağının sinyalleri verildi.


Gelelim transfer dönemine. Şu ana kadar birçok oyuncuyla yollar ayrıldı Arsenal'de. Ancak bunlar ana kadroda olan kişiler değildi. Belki Djourou, Mannone ve Coquelin sayılabilir fakat onlar da sezonda en fazla 10-15 maç oynuyorlardı. Sonuç olarak son iki sezonki kadar bir kan kaybı yaşanmadı. Ve genç yetenek Yaya Sanogo bedelsiz olarak takıma katıldı. Ancak bu önceki sezonlardan doğan açığı kapatmaya yetecek düzeyde bir transfer değildi.

İlk önce hedef Higuain'di. Real Madrid'in küçük paralarda diretmesi olmasaydı, transfer kısa sürede sonuçlanabilirdi. Fakat önce Madrid'in diretmeleri sonra da Suarez'in takımdan ayrılma sinyalleri vermesi Wenger'in fikrini değiştirdi ve Suarez, listede Higuain'in önüne geçti. Bu olaylar sonrasında ilk olarak Suarez için Liverpool'a 35 milyon euro teklif edildi. Liverpool bu teklifi kabul etmeyip Suarez'i takımda kalmaya ikna etmeye çalışırken, Higuain de Napoli'ye kaptırılıyordu. Bu olaydan sonra Arsenal'in santrafor transferi olarak tek çaresi Suarez'di. Ve teklif arttırıldı. Fakat Liverpool 40 milyon euroyu da kabul etmedi. Son olarak Suarez, Arsenal'de oynamak istediğini belirtmesiyle Arsenal'in bu transferde eli daha da güçlendi.

Geçelim diğer transfer adımlarına. Aslında forvet transferinden önce Swansea'li Ashley Williams'ı kadrosuna katmaya çalışmıştı Arsenal, ancak bu girişim, Swansea'nin katı tutumu nedeniyle gerçekleşmedi. Daha sonraları Fellaini ve J.Cesar'la ilgilenildi. Bu transferler de şu an Suarez'e odaklanılmasından dolayı geri plana atıldı. Son dönemde Manchester United'in Fabregas için yaptığı teklifler de Fabregas'ın adının tekrar Arsenal ile anılmasını sağladı. Fakat bu transfer de Suarez girişimlerinin gerisinde kaldı.

Hangi oyuncu ya da oyuncular kadroya katılır bilinmez ama Wenger uyandı ve rakipleri yüksek bütçeli transferlere imza atarken Arsenal de transfer piyasasında daha etkin bir hal almaya niyetli.

Fenerbahçe 2013-2014 Sezonu Formaları Üzerine;

24 Temmuz 2013 Çarşamba


Normalde formalar hakkında fikir sunmak, bunu yazıya dökmek pek adetim değildir aslında ( şimdiye kadar yazmayı gerektirecek kadar kötü forma yapmamış olmamızdan dolayı olabilir bu ). Fakat bu  tanıtılan formalarla alakalı fikirlerimi söylemeden geçemeyeceğim.

Bu gün tüm Fenerbahçe taraftarlarının merakla beklediği formalar tanıtıldı. Fakat sosyal medyada taraftarlarının görüşlerine baktığımızda büyük çoğunluk çıkartılan formalardan hiç memnun değil.

Ortak kanı; formaların aşırı kalitesiz ve sadelikten uzak görüntüsü. Bazı taraftarlar Adidas'ın tasarladığı formalardan memnun değil, Nike'a geçmekten yana.

 İsterseniz tek tek değerlendirelim formaları.

1. Efsane Çubuklu
Kulübün ilk amblemi olan ''ışık saçan fener''den esinlenilerek yapılmış. Bu yüzden sarı çubuklara yansımaları bir görüntü verilmiş.
Ne varsa çubuklu da... 
Klasik çubuklu olduğundan pek de değerlendirmeye gerek duymuyorum. Sergilenen 3 forma içerisinde en iyisi diyebiliriz çubuklu için. Fakat çubuklu çok iyi olduğundan değil, diğer 2 forma çok kötü olduğundan...

2. Deplasman Forması

Beyaz forma üzerindeki 9 çizgi kulübün yarıştığı 9 branşı simgeliyor.  Anlamına diyecek lafımız elbette ki yok. Fenerbahçe bir futbol kulübü değil, spor kulübüdür. Fakat forma üzerinde çizgiler formaya oldukça kötü bir görüntü katmış. Forma taraftarlar için büyük hayal kırıklığı

3. Taraftarın Gücü (Alternatif Forma)

Yönetimin en umutlu olduğu formalardan biri bu. PSV maçı öncesinde Abdulah Kiğılı: Hedefimiz 500.000 forma satmak. Bu akşam takımın giyeceği forma (Taraftarın Gücü) en çok satılacağını düşündüğümüz forma.'' Ancak taraftarın görüşüyle Kiğılı'nın beklentileri pek de birbirini tutmuyor gibi gözüküyor.

Fenerbahçe yönetimi birkaç sezondur sürekli lacivert ağırlıklı formalar barındırıyordu zaten. Bu sene de vazgeçmedi. Forma, üzerinde taraftar baskısı barındıyor ve bu yönüyle ilk olma özelliği taşıyor.  Her ne kadar güzel bir ilke imza atmış olsak da formanın göze hoş gelmediğini söyleyebiliriz. Formanın ön kısmındaki köşelerde yer alan tırtıklı kısımlar formaya çok kötü, basit bir hava katmış.

Forma Lansmanı

Forma lansmanına değinmeden geçmek yönetime kesinlikle haksızlık olur. Ne demişler; yiğidi öldür ama hakkını yeme.

Müthiş bir emek olduğu ortada. Müthiş bir hazırlık, müthiş bir görsel şov vardı Saraçoğlu'nda. Emeği geçenleri tebrik ediyorum.

Bir de lansmanda dikkatimi çeken bir kısma değinmek istiyorum. Lansmanda yapılan sunumda ''Seyirci değil, taraftar'' cümlesini gördük. Fakat forma fiyatları pek de taraftara hitap ediyor gibi durmuyor. Forma fiyatı tam 110 TL. Kulüp, Türkiye'deki alım gücünü de hesaba katarak formalarda bir indirime gitmeli.

Şimdi merak konusu olan bazı sorular var

Forma satışları ne olacak? Taraftar beğenmemiş olsa da kulübe destek için forma alacak mı? Olası Cardozo transferi forma satışlarını nasıl etkiler? Tüm bu soruların cevabını bize zaman gösterecek.

“Panenka” nasıl ortaya çıktı?

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Yugoslavya’da o zamanlar 4 takımlı olarak düzenlenen 1976 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın finalinde, izleyiciler daha önce hiç karşılaşmadıkları bir penaltı vuruşuna tanık olduklar: Panenka penaltısı.
Normal süresi ve uzatmaları 2-2 sona eren Çekoslovakya-Batı Almanya mücadelesi penaltılara giderken, seyircilerin hiçbiri futbol tarihine daha sonradan ‘Panenka penaltısı’ olarak geçecek bir penaltı tekniğine tanık olmayı beklemiyordu. Çekoslovakya ilk 4 penaltısını gole çevirirken, Almanya ilk 3 penaltısında golü bulmuş, 4. penaltıyı ise Hoeness değerlendirememişti. Çekoslovakya’ya tarihindeki ilk Avrupa şampiyonluğunu getirecek son penaltı vuruşu içinse topun başına Antonin Panenka geliyordu. Panenka’nın vurduğu top ağlarla buluştuğunda, futbol tarihine Çekoslovakya’nın Avrupa şampiyonluğunun yanı sıra yeni bir penaltı vuruşu tekniği yazılıyordu. Panenka topa vurduğunda kendi soluna atlayan Sepp Maier, topun biraz havalanmış bir şekilde kalenin ortasına doğru geldiğini gördüğünde her şey için çok geçti.
Bugün bile pek çok izleyicinin böylesine kritik bir anda böyle bir vuruşu nasıl bu kadar soğukkanlılıkla yaptığını anlamadıkları Antonin Panenka, bu tekniği nasıl uygulamaya başladığını şöyle anlatıyor: “Bohemians Prag’da oynadığım dönemde antrenmanlardan sonra kalecimiz Zdenek Hruska ile penaltı çalışırdım. Bu penaltı çalışmalarını daha çekişmeli hale getirebilmek adına her bir penaltı vuruşu için birasına veya çikolatasına iddiya girerdik. Kalecimiz benim attıklarımdan daha fazlasını kurtardığı için sürekli iddiaları kaybediyordum. Bu nedenle kaleciye nasıl üstünlük sağlayabileceğimi düşünmeye başladım. Kaleciler vuruşun yapılacağı son ana kadar bekleyip topun nereye gideceğini tahmin etmeye çalışırlar ve topa vurulmadan hemen önce atlarlar. Sert bir şut çekecekmiş gibi yapıp hafif bir şekilde topun dibine girerek topu kalenin ortasına göndermenin daha basit bir yöntem olduğunu farkettim. Böylece kaleci çoktan atlamış oluyordu ve tekrardan bir hamle yapıp topu kurtarma imkanı kalmıyordu. Antremanlarda bunu denediğimde  çok başarılı bir şekilde işe yaradığını gördüm. Fakat bunun tek bir kötü yanı vardı: Çok fazla kilo almaya başlamıştım çünkü tüm bira ve çikolataları ben kazanıyordum”.
Avrupa Şampiyonası’ndan yaklaşık iki yıl kadar önce bu vuruşu denemeye başladım. İlk başlarda bunu hazırlık maçlarında yapmaya başladım. Daha sonra Çekoslovak liginde birkaç maçta denedim. İşe yaradığını gördüğümde şuna karar verdim: Avrupa Şampiyonasında penaltı kullanırsam bu şekilde atacaktım. Tamamen şans eseri olarak Avrupa Şampiyonası finalinde Batı Almanya’ya karşı yaptığımız maç penaltılara gitmişti. Son penaltıyı atmadan önce Hoeness penaltısını kaçırmıştı. Bu sanki tanrının bana verdiği bir şanstı. Penaltıyı daha önce denediğim şekilde atacaktım ve bunun yüzde yüz işe yarayacağını biliyordum.”
Pele’nin “ya bir dâhi ya da bir çılgın” olarak niteledği bu adam kariyerinde hiç bir zaman Real Madrid veya Manchester United gibi üst düzey bir takımın formasını giyemese de futbol tarihindeki yerini bu yaptığı estetik penaltı vuruşuyla çoktan almıştı.

Avrupa'da 2013/2014 Sezonu Formaları

16 Temmuz 2013 Salı

Avrupa'da futbol takımlarının giyeceği yeni sezon formaları tanıtıldı.

NOT: Resimler www.yarisaha.com'dan alınmıştır.

AC MİLAN

AJAX

ARSENAL

AS MONACO
 ATHLETİC BİLBAO

ATLETİCO MADRİD
 BAYERN MÜNİH

 CELTİC

CHELSEA

JUVENTUS


LİVERPOOL

 MANCHESTER CİTY

MANCHESTER UNİTED

OLYMPİQUE LYON

PORTO

PSG

PSV EİNDHOVEN

REAL MADRİD

TOTTENHAM

VALENCİA

 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. Hayatın Futbolu - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Inspired by Sportapolis Shape5.com
Proudly powered by Blogger